“Evrenin sırlarını çözmek mi istiyorsunuz? O halde enerji, frekans ve titreşim üzerine düşünmelisiniz.”
– Nikola Tesla
Işık… Sadece görsel bir algı değil, aynı zamanda elektromanyetik bir mucize. Evrende her şey, radyo dalgalarından gama ışınlarına kadar geniş bir spektrumda, frekans ve dalga boylarına göre yer bulur. Gözümüz yalnızca belirli dalga boylarını algılayabilir; kulaklarımız ise belli bir frekans aralığında sesleri duyar. Ancak bir gitar telinin titreşiminin görünmez hale gelmesi gibi, yüksek frekanslı enerjiler de gözümüzden kaçar. Onları görmüyoruz diye yok olduklarını mı sanıyoruz?
Bugün bildiğimiz bir gerçek var: Farklı frekanslar, hem teknolojide hem de tedavi yöntemlerinde kullanılabiliyor. Bu bilimsel gelişmeler, Çift Yarık Deneyi’nden Kuantum Dolanıklık Yasası’na kadar pek çok deneyle destekleniyor. Sicim Kuramı ve atom altı parçacıkların davranışları, bizi şaşırtıcı bir sonuca götürüyor: Evrenin temelinde titreşim var!
Evrende her şey birbiriyle uyum içinde titreşiyor, benzer frekanslar birbirini çekiyor ve birbirini etkiliyor. Daha da çarpıcı bir gerçek: Zihnimizin, atom altı parçacıklara etkisi olduğu bilimsel olarak kanıtlanmış durumda.
Peki, bu bilgiler bizi neden ilgilendiriyor? Çünkü “dışarıda ne varsa içeride de o var; yukarıda ne varsa aşağıda da o var.” Evrenle aramızdaki bu derin bağ, aslında her birimizin bu bütünün bir parçası olduğunu gösteriyor. Galaksilerin düzeni ile atom yapısı arasındaki benzerlik tesadüf mü? Ya da kütlesel çekim yasasının, hayatımıza çektiğimiz kişiler ve olaylarla benzer prensiplerle çalışması?
Biz, evrenin minyatür modelleriyiz. Beynimizde milyarlarca nöron, sinapslarda elektriksel titreşimlerle iletişim kurar. Kalbimiz ise beynimizden çok daha güçlü bir elektromanyetik alan üretir. İşte bu yüzden zihnimizde bir şey olmasını isterken, kalbimizde korku varsa bu gerçekleşmeyebilir. Çünkü elektromanyetik alanımız, korkularımıza uygun enerji alanları oluşturarak bizi o titreşimdeki olaylara çeker. Düşünceler enerjidir ve düşüncelerimizin şekillendirdiği bir dünyada yaşıyoruz.
Bunun somut bir yansıması, Çift Yarık Deneyi ile açıklanır: Düşüncelerimiz, enerjiyi etkiler. Hatta bedensel rahatsızlıklarımızın temelinde, olumsuz düşünce kalıplarının ve düşük titreşimlerin yattığını biliyor muydunuz? Üzüntü, korku ve stres gibi duygular bağışıklığımızı zayıflatır ve hastalıkların başlangıcını tetikler.
Ancak bu karamsar bir tablo değil, çünkü çözüm bizde. Her birimiz, evrendeki “kelebek etkisi”ni başlatabiliriz. Kendimizi dönüştürdüğümüzde, sevgi ve pozitif enerjiyi yayarak tüm dünyayı etkileyebiliriz. Hayal edin: Birbirimize korku ve öfke yaymak yerine, sevgi ve uyum tohumları ektiğimizi…
Bilimsel araştırmalar, hazır gıda ürünlerinin düşük enerji frekansı taşıdığını ve üzüntü, korku, affedememe gibi duyguların enerjimizi ciddi şekilde düşürdüğünü gösteriyor. Sözlerimiz bile birer titreşimdir. Söylediğimiz her kelime, bilinçaltımızdan evrene yayılan bir dalga oluşturur.
Frekansımızı yükseltmek için yaşamımıza dikkat etmeliyiz:
- Sağlıklı beslenme,
- Pozitif düşünceler,
- Yüksek frekanslı müzikler,
- Meditasyon gibi zihni sakinleştiren pratikler…
Bu yöntemler, beynimizi daha düşük dalga frekanslarına taşıyarak bizi saf özüyle ışıldayan bir varlık haline getirir. Tesla’nın hayalini gerçekleştirmek, hatta karanlıkları aydınlatan bir şimşek gibi parlamak artık imkânsız değil.
Yapmanız gereken tek şey, değişim için niyet etmek. Çünkü siz değiştikçe, dünya zaten değişiyor…